Artan nüfus, mevcut doğal kaynakların etkin kullanılamaması, değişen yaşam şekilleri ve standartları gibi pek çok etken dünyanın doğal kaynaklar bakımından taşıma kapasitesinin aşılmasına neden olmuştur. Böyle bir ortamda yerküre, artık mevcut insan topluluklarına yetemez hale gelmiş ve neredeyse ikinci bir yerküreye ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Tüm bunların sonucunda, dünya gıda krizi ortaya çıkmış ve tüm ülkeleri etkisi altına almıştır. 2007 yılı ve 2008 yılının başlarında, dünya çapında gıda fiyatlarındaki yüksek artışlar bir küresel krize dönüşmüş, siyasal ve ekonomik istikrarsızlıklarla tüm ülkelerde sosyal huzursuzluklar ortaya çıkmıştır.
Günümüzde ekonomik büyüme, iklim değişikliği, yüksek enerji fiyatları, küreselleşme ve hızlı kentleşme, gıda tüketimi ile üretimi ve piyasalarını etkilemektedir. Arz ve talep dengesinin değişmesi dengeyi bozmaktadır. Bu dengenin talep yönünde aşırı değişmesi, arz yönünde de arzu edilen artışların sağlanamaması dünya gıda krizinin ortaya çıkış nedenlerini oluşturur. (dergipark.org.tr)
İklim değişikliğinin gıda üretimi üzerindeki etkisi karmaşık, jeolojik ve zamansal olarak değişkendir. İklim değişikliği gıda üretimini tarımsal ve ekolojik açıdan doğrudan, ekonomik büyüme ve gelir dağılımı yoluyla da dolaylı olarak etkiler.
Tatlı su kaynaklarının iklim değişikliğinden etkilenmesi; Global ortalama sıcaklığın artması erişilebilir tatlı suyun azalmasına sebep olur; bu da tarım üretiminin azalmasına neden olur.
Atmosferdeki gaz oranlarının değişiminin üretim üzerine etkisi; Yüksek CO2 ürün verimini yüksek ve düşük sıcaklıklarda düşürürken, suyun bol olduğu arazilerde arttırır. Diğer bir deyişle, yağmurla beslenen ekinler sulananlara kıyasla yüksek CO2 konsantrasyonundan faydalanırlar. Su sıkıntısı çeken arazilerde sulama ile yetiştirilen ekinlerin verimi yüksek CO2 konsantrasyonu ile daha da azalır. Ozon gazı; Stratosferde yoğun olarak bulunan ve dünyayı morötesi ışınlara karşı koruyan ozon gazı insan kaynaklı sebeplerden ötürü bizim için tehdit arz ediyor.
Güçlü bir oksidan olan ozon gazı fotosentezi ve bazı önemli fizyolojik işlevleri azaltarak ürün verimini önemli oranda düşürür. IPCC raporuna göre, ozon gazının olmadığı bir atmosfere kıyasla, üretimdeki bu kaybın buğday ve soya fasulyesi için yaklaşık %10, mısır ve pirinç için ise %3 ile 5 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Sıcaklık değişiminin gıda üretimi üzerindeki etkisi; Global anlamda yıllık maksimum gündüz sıcaklığının artmasının sera etkisinin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bölgesel olarak bu değişimi sera etkisiyle ilişkilendirmek zordur; çünkü toprağın nemi, bulut oranı gibi birçok faktörün gündüz sıcaklığı üzerinde belirgin etkileri vardır. Günlük sıcaklık değişimi birçok mahsule zarar verebilir. Özellikle yüksek sıcaklıklarda buğday ve diğer mahsullerin verimliliği belirgin bir şekilde düşer.
İklim aşırılıklarının gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkisi; kuraklık gıda üretimi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Buna ek olarak, aşırı hava olayları kaynaklı sel ve tropikal fırtınalar insanların geçim kaynaklarını yok ederek gıda güvenliğini tehdit ederler. İklim değişikliği ve gıda üretimi arasındaki ilişki büyük ölçüde adaptasyonun türüne ve zamanına bağlıdır. adaptasyon gıda üretimine, adaptasyonun olmadığı duruma kıyasla, yaklaşık %10 fayda sağlıyor. Fakat iklimde gözlemlenen hızlı değişimler, bitkilerin bu sürece adapte olmasına fırsat vermeyecek gibi gözüküyor. (http://climatechange.boun.edu.tr/)
Yoksulluk ve beslenme sorunları, ekonomik büyüme ve nüfus etkileri, iklim değişikliği ile üretim ve stoklardaki değişmeler, gıda-petrol fiyatlarındaki ilişkiler, arz - talep dengesi için analiz edilmelidir.
Tatlı su kaynaklarının iklim değişikliğinden etkilenmesi; Global ortalama sıcaklığın artması erişilebilir tatlı suyun azalmasına sebep olur; bu da tarım üretiminin azalmasına neden olur.
Atmosferdeki gaz oranlarının değişiminin üretim üzerine etkisi; Yüksek CO2 ürün verimini yüksek ve düşük sıcaklıklarda düşürürken, suyun bol olduğu arazilerde arttırır. Diğer bir deyişle, yağmurla beslenen ekinler sulananlara kıyasla yüksek CO2 konsantrasyonundan faydalanırlar. Su sıkıntısı çeken arazilerde sulama ile yetiştirilen ekinlerin verimi yüksek CO2 konsantrasyonu ile daha da azalır. Ozon gazı; Stratosferde yoğun olarak bulunan ve dünyayı morötesi ışınlara karşı koruyan ozon gazı insan kaynaklı sebeplerden ötürü bizim için tehdit arz ediyor.
Güçlü bir oksidan olan ozon gazı fotosentezi ve bazı önemli fizyolojik işlevleri azaltarak ürün verimini önemli oranda düşürür. IPCC raporuna göre, ozon gazının olmadığı bir atmosfere kıyasla, üretimdeki bu kaybın buğday ve soya fasulyesi için yaklaşık %10, mısır ve pirinç için ise %3 ile 5 arasında olduğu tahmin ediliyor.
Sıcaklık değişiminin gıda üretimi üzerindeki etkisi; Global anlamda yıllık maksimum gündüz sıcaklığının artmasının sera etkisinin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bölgesel olarak bu değişimi sera etkisiyle ilişkilendirmek zordur; çünkü toprağın nemi, bulut oranı gibi birçok faktörün gündüz sıcaklığı üzerinde belirgin etkileri vardır. Günlük sıcaklık değişimi birçok mahsule zarar verebilir. Özellikle yüksek sıcaklıklarda buğday ve diğer mahsullerin verimliliği belirgin bir şekilde düşer.
İklim aşırılıklarının gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkisi; kuraklık gıda üretimi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Buna ek olarak, aşırı hava olayları kaynaklı sel ve tropikal fırtınalar insanların geçim kaynaklarını yok ederek gıda güvenliğini tehdit ederler. İklim değişikliği ve gıda üretimi arasındaki ilişki büyük ölçüde adaptasyonun türüne ve zamanına bağlıdır. adaptasyon gıda üretimine, adaptasyonun olmadığı duruma kıyasla, yaklaşık %10 fayda sağlıyor. Fakat iklimde gözlemlenen hızlı değişimler, bitkilerin bu sürece adapte olmasına fırsat vermeyecek gibi gözüküyor. (http://climatechange.boun.edu.tr/)
Hızla artan dünya nüfusu ile birlikte temel gereksinimlerin başında gelen gıda ihtiyacının karşılanmasının önemi her geçen gün artmaktadır. Bunun için tarımsal üretimin artan nüfusa oranla artması gerekmektedir. Ancak mevcut arazi varlığının artmaması, hatalı tarımsal uygulamalar, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı ile sanayi tesislerinin verimli arazilere kurulması ve üretimde yoğun kimyasalların kullanılması sonucu toprakların zarar görmesi vb. etkenler bunu engellemektedir. Nüfus artışı aynı zamanda ekolojik dengenin bozulmasına da yol açarak tarım üretimini de sınırlandırmaktadır. Bu sınırlandırmanın önemli nedenlerinden bazıları ise sınırlı doğal kaynaklar, hava kirliliği, su kirliliği ve karbondioksit emisyonlarının artış göstermesi ile küresel ısınmanın baş göstermesidir. Tüm bunların sonucunda; küresel ısınmanın artması, su kaynaklarının yok olması ile birlikte yaşanan kuraklık ve yüksek ekonomik büyüme hedefleri sonucunda ülkeleri etkileyen küresel ölçekte bir gıda krizi yaşanmaktadır. (acarindex.com)
Kırsal ve kentsel nüfustaki değişim tüketim alışkanlıklarını ve harcamalarını değiştirmiştir. Dünyada kentsel nüfus kırsal nüfustan daha fazla artış göstermektedir. Sonraki 30 yıl içerisinde dünya nüfusunun %61’i kentlerde yaşayacaktır (Cohen 2006). Kentsel yoksullukla karşılaştırıldığında, kırsal yoksulluk sonraki on yıllarda da sabit kalmaya devam edecektir. Küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan endüstriyel tarım, ürünlerin çeşitlenmesine yol açmıştır. Üretim deseni değişmiş ve daha değerli ürünlere geçiş yaşanmıştır. Bu da tüketim alışkanlıklarının değişmesine yol açmıştır. Örneğin tahıla dayalı tüketim ve üretim talebi, et, süt, meyve ve sebzeye dayalı üretim ve tüketime dönüşmüştür. Çağdaş yaşamın hızına ve kalitesine yönelik olarak işlenmiş gıdalar ve hazır yemek tüketimi oldukça artan bir trende sahip olmuştur.
Dünya nüfusu ekonomik büyümeye paralel olarak özellikle belli başlı Doğu Asya ülkelerinde daha hızlı bir şekilde artmaktadır. Buna bağlı olarak kişi başına düşen gıda maddeleri oranında azalmalar görülmektedir.
Küreselleşmeye bağlı olarak değişen ticaret şekilleri de gıda arz ve talebini etkilemektedir. Genel olarak dünya dış ticaret rakamlarında gelişmekte olan ülkelerin payında oransal artışlar gözlenmektedir.
Biyoyakıtlar çevreye olan zararlarının fosil temelli yakıtlardan çok daha az olması nedeniyle tercih edilmekte, ayrıca yeniden üretilebilen ürünlerden yapıldığı için teorik olarak sürdürülebilir kaynaklar olarak görülmektedir. Ancak bu yakıtların kullanımındaki risk, sadece biyoyakıtların üretilmesinde kullanılan tarımsal ürünlerin gıda ürünleri olarak arzının azalması değildir. Aynı zamanda biyoçeşitlilik üzerinde olacak olumsuz etkisi de bu yakıtların üretimi için alternatif teknolojiler bulunması gerekliliğini ortaya koyar. Buna bağlı olarak Sentetik biyoyakıtların orman artıkları, atık kereste ya da saman gibi tarımsal atıklardan elde edilmesi için gerekli teknolojik araştırmalar başlamış durumdadır. Eğer bu çalışmalar başarılı olursa uzun dönemde biyoyakıtlar gıda tüketimi ve fiyatı için önemli bir etken olmaktan çıkabilir.
Küresel gıda –petrol fiyatları ilişkileri Son yıllarda dünya gıda fiyatlarının enerji fiyatları ile ilişkisi pek çok araştırmacı tarafından incelenmektedir. 2000 yılından günümüze kadarki süreçte buğday ve petrol fiyatları yaklaşık 3 katına çıkarken, mısır ve pirinç fiyatları 2 katına çıkmıştır. Tahıl fiyatlarındaki bu artış, yoksul hane halklarında ve az gelişmiş ülkelerde daha dramatik etkilere sahiptir (Ninno ve ark., 2007). Fiyatlardaki her bir birimlik artış, gelişmekte olan ülkelerde gıda tüketimi harcamalarını %0,75 azaltmaktadır (Regmi ve ark., 2001). Yüksek fiyatlarla karşı karşıya kalan yoksul kesim daha ucuz gıdalara yönelmekte, besin değeri daha düşük ürünleri tüketmeyi seçmektedir. (dergipark.org.tr)
Diğer nedenler ise şu şekilde sıralanabilir; Dünyada cari yılda üretilmeyen miktarda pamuk, soya, buğday, ayçiçeği ve kakao, dünya emtia piyasalarında işlem gördü. Tarım emtia piyasalarında işlem gören ürün miktarı üretilen ürün miktarının neredeyse 10 katına yaklaştı. Diğer bir ifadeyle karşılığı olmayan üretilmemiş ürünler alım satıma konu oldu. Yeni bir teknoloji, tarımsal ürünleri girdi olarak kullanmaya başladı. Bitkisel üründen yakıt üretimi teknolojisi, enerji darboğazı yaşayabilecek pek çok ülke için umut olarak gösterildi. (turktarım.gov)
2020 yılına gelindiğinde ise; sorunlara ek olarak küresel salgın patlak verdi. Ülkeler salgının ekonomik etkilerinden bir an evvel kurtulmak için çeşitli destek paketleri açıklayarak piyasada nakit bolluğu yarattılar.
Geliri yüksek ülkelerde salgın maliyeti, kişi başına düşen düzeylerden daha düşük oldu. Yoksul ülkelerde destek paketlerinin maliyeti genel bütçede olumsuz durumlar yarattı. Aşının bulunmasıyla Covid-19 salgınının etkileri hafifledi ama bu defa da dünyadaki para bolluğu sebebiyle küresel enflasyon sorunu meydana geldi. Nakit bolluğu küresel enflasyonun rotasını belirlemiş oldu. Tarım dışı tüm mallara gelen fiyat artışları, tarımsal malların da fiyatlarının artmasına sebebiyet verdi. (turktarım.gov)
Krizin etkilerini hafifletebilmek için gelişmiş ülkeler dünya ticaretini geliştirici roller almalı, fiyat değişmelerinin olumsuz etkilerini azaltmada önemli adımlar atmalıdırlar.
Gelişmekte olan ülkeler tarımsal yapıya ve piyasa mekanizmalarına müdahale için altyapı yatırımlarını hızlandırmalıdırlar. Ancak gereken kaynak için yine gelişmiş ülkelerin ve Birleşmiş Milletler’e bağlı uluslararası kurumların desteğine ihtiyaç vardır. Uluslararası araştırma şirketleri ve ulusal araştırma sistemleri tarafından gerçekleştirilecek tarımsal bilim ve teknoloji yatırımları, fiyat artışlarını hafifletecek güçlü politikalarda aktif rol almalıdırlar.
Her ülke kendi iklim değişikliği stratejisini oluşturmalı, ancak bu stratejiler uluslararası anlaşmalara uygun olmalıdır. Bu politikaların oluşturulmasında, olması muhtemel iklim değişikliği gibi risklere yanıt verebilecek eylem planları belirlenmelidir.
Kısa vadede gıdaya erişimi zorlaşmış ülkeler ve ülke içindeki bölgeler net bir şekilde belirlenmeli ve “hedefi net bir şekilde belli” gıda yardımları yapılmalıdır. Küresel düzeyde Dünya Ticaret Örgütünün çeşitli zirvelerle belirlediği tarım ürünleri dış ticareti kurallarına geri dönülmeli, uzun vadede ise tarımsal ürünler dış ticareti az gelişmiş ülkelere bırakılmalı, yetmediği durumlarda gelişmekte olan ülkeler ve son olarak da gelişmiş ülkeler tarım ürünleri ticareti gerçekleştirebilmeli.
Verimi artırıcı yönde ve küresel ısınma sonucunda gerçekleşen iklim değişikliğinin etkisini bertaraf edici uygulamaların yaygınlaşması gerekmektedir. Yapılan ve yapılacak olan bu uygulamaların ise sürdürülebilir nitelikte olması temel koşuldur. Bu çerçevede yapılan; hidroponik, aeroponik ve akuaponik tarım yetiştiriciliği, dikey tarım, topraksız tarım, sentetik et üretimi, fertigasyon vb. gibi çeşitli uygulamalar gıda krizine karşı alternatif çözümler arasında yer almaktadır.